Bir yönetim Hukuk devleti ise, yakınma ve kendi sorumluluk alanları sınırlı olanlara, Hukuk dışı bir eylemi anlatarak onların beklentilerine göre bir tavır belirlemeye kalkarsa hiçbir zaman onun hayatına hukuka dayanan bir tavır belirleme uğramaz. Bir sistem Hukuk çerçevesinde yaşamını devam ettiriyor, Hukukun belirlediği ölçüler içinde kurum ve kuruluşlarda herhangi bir aksama olmadan sistem işliyorsa, orada her kurum kendi sorumluluk alanlarındaki rollerini en iyi şekilde yerine getirerek, hariçten gazel okuyanların bu eylemlerine açık kapı bırakmaz. Ancak bir ortamda Hukuk dışı olan veya olabilecek düşünce ve eylemler hakkında insanlar yetki alanlarına girmemesine rağmen, söz sahibi oluyorlarsa, orada çok ciddi sistem problemi yaşanıyor demektir. Sistem probleminin yaşandığı ortamlarda sorunlar sorunları doğurur, sorun olmasa da bazen çok sorunlu bir yaşam varmış gibi puslu havalar oluşur. Bu sistem sorunlarını bazı yönleriyle irdelemekte fayda olacağı kanısındayım…
Hukuk devleti kanun devleti demek değildir.
Her devletin kanunu vardır, devlet kendi varlığını devam ettirmek ya da
yönetime egemen olanların bekasını sağlamak için halkın uyması gerekli olan
kanunları bulunur. Bu kanunların varlık gerekçesi de doğrudan tüm insanların
menfaatlerini korumak ve yaşamı mutlu kılmak için oluşturulmuş kanunlardan oluşmaz.
Bu kanunların önemli varlık gerekçesi güce sahip olanların, bu güce muhalif
olanları bastırmak için güç kullandıkları zaman, kullandıkları gücü meşru
kılmak için oluşturulmuş birer paçavradan öteye geçmediğini bilmek gerekir.
Geçmişte bu topraklarda, kılık kıyafet konusunda yeni gelen bir kıyafete
muhalif olanların idam edildiğini hepimiz biliyoruz…Bunlar niçin oldu, güç
kendisine muhalif olacakları sindirmek için kanunlar oluşturdu, kanunların özü
tamamıyla tek taraflı yapılan bir sözleşme maddeleri gibiydi. O sözleşmeyi siz
onaylamamış olsanız da güç sahibi o sözleşmeyi siz onaylamışsınız gibi kuvvet
kullanarak muhaliflerini bastırıp imha etti. Bu imha sürecinin meşru olduğunu kanıtlamak
için, kanunlara uygun olmayan eylemler olduğunu, bunları cezalandırdıklarını,
her şeyin Hukuk çerçevesinde olduğunu anlattılar. Yani diyeceğim o ki,
kanunların varlığı bir devletin Hukuk devleti olduğunun göstergesi asla olamaz.
Hukuk devleti, kanunları olan devlet değil,
doğru işlerin olması yanlışların olmaması için adaletin herkes için geçerli
olduğu ve hukuk önünde hiç kimsenin ayrıcalıklı bir yerinin olmadığı devlet demektir.
Hukuk Devletinde, sistem önemli ve sistemin işleyişinin sürekliliği esastır.
Şahısların o devlette önemi sistemin sürekliliğine sunduğu katkıyla ilişkilidir.
Sistemin işleyişine katkı sunmayan da kendi değersizliğini kendisi ortaya
koyar. Sistem onları zaten kendi içinden izole eder. Eğer bir sistemde şahıslar
öncelikli algılanıyor ve o şahıslarla sistemin varlığının devamı gündeme
geliyorsa, orada zaten sistem diye bir şey yok demektir. Sistemin tüm
kurumlarında lakaytlık başlamış kimin eli kimin cebinde belli değilse,
hadsizlik had safhaya çıkmış, vurgun talan, şahısları zenginleştiren, istediğine
istediği imkanları sunan, istemediğini ölüme mahkûm eden bir yapı varsa, orada
sistemin “s”sinden bile söz edemezsiniz. Sistemin işleyişi hukuk çerçevesinde oluyorsa,
yanlışların bertaraf edilmesi o kadar zor olmaz. Ama sürekli yanlışların ve
pisliklerin çoğaldığı ve yayıldığı bir ortam varsa orada herkesin kendi çıkar
ve menfaatlerini korumak için kanunları kendilerine kalkan edinerek, insanları
soymak için, kendi yaşamlarını meşrulaştırma çabasından söz edilebilir.
Sistem hukuk demektir aynı zamanda.
Bir sistemin hangi noktasında hangi eylemin gerçekleşeceği biliniyor ve o eylem
sonucunda ortaya çıkacak ürünün nerede nasıl değerlendirileceğine dair
programlar yapılıyorsa bu bir hukuktur. Dolayısıyla her Hukuk bir sistemdir. “Hak
geldi Batıl zail oldu”. Hak, düzendir, dengedir sistemdir. Batıl ise
dengesizlik düzensizlik ve hukuksuzluktur. Dolayısıyla Hukukun olduğu yer,
Hakka uygun olan yerdir. Orada kimsenin yaşamı ayrıcalıklı değildir. Ayrıcalık ancak
emeğiniz ve onun karşılığı olarak size takdim edilecek ödüldür. Kendi
toplumumuza bu değerler açısından baktığımız zaman nereye nasıl koyacağımızı
şaşırmadığımı doğrusu söyleyemem, darul acayip bir yer olduğunda kuşkum yok ama
ne olduğu konusunda net bir tanımlama çok zor. Dün ne idiyse bugün de freni
patlamış bir araç gibi labirentin dibine doğru son sürat savruluyor, nerede
nasıl duracak bilinmez ama yakıt tükendiği anda büyük bir kayaya toslayacağında
şüphem yoktur.
Bir sistemin iç işleyişi ile ilgili
bağlayıcı ve yaptırımı olan herkese aynı şartları sunan bir hukuku olur. Bu tüm
kurumlara özgü kendi bünyesinde onun işleyişiyle ilgili de olur. Bunlar bir
Hukuktur ve her açıdan bağlayıcılığı olmalıdır. Bizim toplumda bunların tamamı
sadece lafı güzaf olarak var, ötesi yok varsa da ötekiler için geçerli(!)
Hiyerarşik sistemin nasıl dizayn edildiğine bakıldığı zaman, insanların bu
makamları nasıl ve hangi özelliklerinden dolayı işgal ettikleri anlaşıldığında ne
kadar ciddi ve hukuki bir sistemde yaşadığımızı(!)da anlamış olacağız. Bu
sistemler hep problem yumağıdır. Problemlerin çözülmesi için kimi getirirseniz
getiriniz sadece verdiğiniz imkanlar ne kadar çok olursa geriye bırakacakları
sorunlar da o oranda büyüyerek ve katmerlenerek devam eder. Yani az imkanlar
sunduklarınız sorunları daha fazla büyütemezler, ancak imkânda sınır
tanımadıklarınız sizleri içinden çıkılması çok zor problemlerle yüz yüze
bırakarak sorunların çözümü için, sınırsız imkân tanıyan halklarına dönerek
yine şikâyeti ona yaparlar. Bu durum tamamıyla psikolojik bir eğilimdir. Yani
kişi bulunduğu ortamın derinliğini ve karanlığını fark ettiğinde bunun dibinin
ne olacağını kestiremediği zaman sizinle sorunları paylaştığını zannedersiniz
ama aslı öyle değildir; çaresizliğin getirmiş olduğu bir sığınma noktası olarak
adresin sizi göstermesinden size gelir. Yani sistemsizlik sorunların çözümünde hayatın
hiçbir noktasında ne zamanınızı ne de sermayenizi tüketmesin, İflas eden tacir
gibi ne yapacağınızı şaşırırsınız mal bulsanız sermaye bulamazsınız, sermaye
bulsanız emek bulamazsınız, emek bulsanız girişimcilik yönünüz zayıflar, kendi
gölgenizden sakınır ve yok oluşun getireceği faturayı ödemeye mecbur kalırsınız.
Demek ki, sistem üzere bir yaşamı oluşturmak her aklı başında varlığın sorumluluğudur.
Sistem kurulduğunda ne olacak diyemezsiniz, o zaman toplumsal yaşamda sizin
sahip olduğunuz mesleki statüleriniz ve doğuştan gelen konumunuz ya da hangi
toplumsal katmandan geldiğiniz sizin yaşamınıza ne bir ayrıcalık getirir ne de
sizi öteleyen bir durum olur. Toplumsal yaşam içindeki ayrıcalığınız sadece ve
sadece bulunduğunuz konumdan dolayı rollerinizi ne kadar iyi oynadığınızdan, o
rollerden dolayı kazanacağınız prestij olur. Bu saygınlık dışında sizin
herhangi bir ayrıcalığınız olmaz bu da toplumsal yaşamda kenetlenme kardeşlik
dayanışma ve hukuk etrafında bir mana bütünlüğünü oluşturur. Hukuktan
kaynaklanan mana bütünlüğünün olduğu yerde adalet olur, paylaşım olur, dostluk olur,
kaygı kuşku gerilim, paranoyak eylemler, toplumsal cinnet hastalıkları oluşmaz.
Herkes yaşamayı severek yaşar, yaptığı işten tat alır, iletişim ve ilişkiler
güçlenir aile, akrabalık ve dostluk bağları güçlü toplumsal farkındalık
oluşturur. Medeni bir yaşamın örnek toplumu ortaya çıkar. Bunu yapmak çok mu zor
asla, bilim adamları bilim adamı olursa, siyasetle ilgilenecekler, sistemin
nimetlerini tepe tepe kullanacağı, har vurup harman savuracağı ve itibarını
savurduklarıyla doğru orantılı görmezse, Din adamları dinin muhtevasını kendi
bulunduğu ortama zarar gelir endişesiyle ağzının içinde dilini yamultmadığı zaman,
Eğitimcilerin bir aydınlık açmak için aydınlatma fişeği gibi olduklarını idrak ettiklerinde,
en önemlisi, Kurallar büyük hayvanların parçalayıp geçtiği ve küçük böceklerin
takılıp kaldığı bir ağ olmaktan çıktığı zaman bu sistem kurulacaktır. Hiç
kimseyi etnik kökeninden dolayı dışlamadan ve insan olmanın, herkes için eşit
olmak için yeterli olduğu, toplumsal bir algı haline geldiği zaman sistem
kendiliğinden kurulacaktır.
Sistemin neden böyle sürekli
yanlışlar yaptığını sorgulayamazsak ve sistemle ilgili düşüncelerimizi,
sistemin doğru, Hukuk ve adalet referanslı çağdaş bir yönetime geçmesi
gerektiğini toplumsal bir şuur ve davranışa dönüştüremezsek hayatımız
kurtarıcılar aramak ve kurtarıcıları korumakla geçecek ama asla ve asla biz
kurtulamayacağız.
Benim talebim o dur ki, herkesin kendi
kurtarıcısını göklere çıkararak, kendisini kurtaracağını savunarak onların günahsızlıklarını (!)
anlatarak destanlar yazacağına, İnsan olmanın alfabesinde adam olmanın doğru
bir cümlesini korkusuzca yüreğimizle imzalayarak yazalım ki yüreklere etki
bıraksın…Bu dünya böyle gelmiş böyle gider ne yapalım diyenlere son söz olarak
diyorum ki, bu dünya bir düzenle geldi ve düzene girecek…Bu dünya böyle
gitmeyecek…
Erol KEKEÇ/04.04.2021/21.26