1 Mart 2021 Pazartesi

GELECEK SEFİLLERİN Mİ NESİLLERİN Mİ OLACAK, EĞİTİME BİR DİPNOT

 Okulların, okul olmaktan çıkıp, süslü ve teknelerinin son derece lüks ve şatafatlı olduğu günlere gelebilmek için sanıyorum çok çaba harcandı. Fiziken güzelleşenler aslında içerik olarak çürüdüklerini göremediklerinden çok yol aldıklarını sanıyorlar. Oysa şunu iyi idrak etmek gerekir ki, kendi iç dünyaları karmakarışık olan ve ruhen bir çıkmazın içinde olanlar, fiziki görünümlerine önem verdiklerinde kendilerini bir şey sanırlar. Yani anlamsız olan yaşamlar kendilerine anlam yüklemek için gözle görülebilen bir durumu güzelleştirerek fark edilmek isterler. Bu fark ediliş, aslında olmayan bir varlığın, böylece varlık sahnesinde kendisi için bir yer belirleme savaşıdır. Ancak şunu bilmek gerekir ki, bu savaş kaybedilmiş bir savaştır. Eğitim kurumlarımızın verdiği savaşta böylesi bir savaşın kalıntıları gibi geliyor bana…

Bizlerin ilkokulda okuduğu yıllar ile bu günlerdeki eğitimi karşılaştırıyorum inanın hiçbir noktasında karşılaştırılacak bir yön bulamıyorum. Karşılaştırmanın olabilmesi için denk bir durum olması gerekir. Eğitim müfredatı belki çok cafcaflı değildi, içinde her şeyi barındırmıyordu ama en önemlisi insanı ve insanın eğilimlerini ve uğraşlarını barındırıyor ve kapsıyordu. Ondan olsa gerek, çocuklar daha cesur, kararlı, özgürlüğe önem veren, sorumluluk sahibi, katılım göstererek her işin ucundan tutabilecek kadar aktif bir kişiliklerdi. Oysa şimdiki neslin içinde bulunduğu acınası durumu dikkate aldığımız zaman bu saydıklarımızdan ne kadar uzak olduklarını sıradan bir gözlemci olanlarda fark edeceklerdir.
İlkokulumuzu kısaca anlatmayı düşünüyorum, biz hayatın gelecekte karşılaşacağımız tüm özelliklerini neredeyse oradan aldığımız eğitimle biçimlendirdik. Derslerimiz hem teorik hem uygulamaya dayanırdı. Tarım, İş ve teknik derslerimiz harika bir uğraş alanımızdı, resim dersimiz bambaşkaydı, Müzik Beden eğitimi ve Din dersimiz vardı her birinin apayrı bir güzelliği ve önemi vardı. Bu saydığım derslerimizin hepsine ayrı öğretmenlerimiz gelirdi, ayrıca bir de sınıf öğretmenimiz vardı ki, tüm pozitif bilimlerle ilgili derslere o öğretmenlerimiz girerdi. Bunları biz ilkokul üçüncü sınıftan itibaren yaşadığımız hayatta karşılaştık, peki bugün ilkokulda öğrenci kaç tane öğretmenle muhatap doğrusu ben de merak ediyorum…
Okulumuzun alt tarafında büyük bir bahçemiz vardı okulumuzun tüm sebzeleri oradan gelirdi bazen uygulama amaçlı oraya gider turpun, havucun, marulun soğanın, patlıcanın, domatesin salatalığın nasıl yetiştiğini gözlerimizle görürdük hatta bazı zamanlarda havuç söktüğümüzde olmuştur. Bahçıvanın olmadığı zamanlarda da hırsızlık için giderdik ama bunun çok kötü bir eylem olduğunu anlayınca izinsiz onlara asla elimizi sürmezdik yani değerlerimizi pratik hayatın içinde kazanırdık kitaplarda okutularak bize anlatılmazdı. Yatakhanemizde mescit olarak kullandığımız odamız vardı o dönemde namaz odası olarak adlandırılırdı, Derslik binamızda ayrı namaz odalarımız vardı. Ailelerimizden uzak kaldığımız için hep hüzünlü bir halimiz vardı ve bize en yakın olan o odanın sahibi Allah’a yönelirdik kendi kendimize bir şeyler öğrenmeye çalışır namaz kılar, hatta sabah namazlarında okuldan çıkar okula en yakın köyün camisine gider orada cemaatle namazlarımızı kılardık onun verdiği huşu ve huzurla güne başlardık…O haleti ruhiyemeyiz bizleri sanki gökyüzünde uçuruyormuş gibi bir yaşamı bizlere armağan eder hep mutlu sevecen, arkadaşlarımızla şarkılar türküler söyler, oyunlar oynardık birbirimize asla yanlış yapmazdık…Hatta şunu da belirtmeliyim o dönem ideolojik kamplaşmalar vardı, arkadaşlarımızın üniversite okuyan abileri ya da ailelerden gelen bir eğilimle siyasi görüşlerimiz de olurdu mesela ben sol görüşlüydüm en yakın arkadaşım ve sıra arkadaşım canım ciğerim ayrılmaz ikili olduğumuz arkadaşım da ülkücüydü. Herhangi bir kavga gibi farklı kişilerle bir olumsuzluğa karıştığımızda ayrılmaz ikiliydik. Biz üçüncü sınıfı bitirip Dördüncü sınıfa geçtiğimiz yılda İran’da devrim olmuştu, o bana Dini Lider Ayetullah’u Humeyni bizim en sevdiğimiz kişi yeryüzüne İslam’ı getirecek diye bana anlatırdı ben de ona ne dini adamı görmüyor musun herkesi kesiyor, ancak Karaoğlan bu işleri çözecek diyordum. Bazen böyle konuşmalarımız olsa da birlikte gider kantinden bir şeyler alır çamlığa gider orada yoldan geçenleri izlerdik.4.sınıf bittiğinde Milli Selamet Partisinin anahtar amblemi olan o bayrağı evde buldum rahmetli babama baba bu nedir dediğimde, oğlum Bu bizim Erbakan hocamızın partisinin bayrağı demişti. Yani ondan sonra artık biz Erbakan hocayı mı savunacağız demiştim o da evet çünkü Bu Müslüman adam demişti. Ondan sonra, televizyon zaten bir tane var okulda radyo dinlerdik bizim zil odasında anfi vardı orada haberleri dinlerdik ve hiç kaçırmazdık. Babam rahmetliyle görüştüğümde baba Bizim hoca her gittiği yerde namaz kılıyor bu göstermelik değil mi arkadaşlarımda öyle diyorlar dedim ve babamda oğlum öyle değil insanlar sadece o anları alıp karalamaya çalışıyorlar diyerek hocayı savunuyordu. Bunları neden anlatıyorum dersiniz ilkokuldaki çocukların bilinçlenme düzeylerine sizlerde benim gibi şahit olasınız istedim.
Okulda yataklarrımızı düzeltmeden dışarı çıkmazdık, yemekhanede yemeklerimizi kendimiz getirirdik karavanayla sonra tabaklara pay ederdik. Bu konuda ilkokuldan başlayarak arkadaşlarımın bir teveccühü vardı yemeklerin dağıtılmasını ve herkese paylaştırılmasını benim yapmamı isterlerdi, Allah’ım şahit ki herkesin yemeğini bir anne gibi paylaştırırdım…Tavuk ve balık çıktığı zaman ayrı bir özen gerekirdi hatta tavuğu parçalardım herkese etin en iyi yerinin gelmesine dikkat ederdim sonra kalanları tabaklara pay ederdim…daha Sonra Lise yıllarında İmam Hatip yıllarında da bu davranışımız fark edilmiş olmalı ki, yemeklerde tavuk çıktığında en az üç dört masanın yemeklerini ben dağıtırdım, oysa ben o yıllarda tavuğun murdar olduğuna inanarak ağzıma vurmazdım ama arkadaşlarımın yemeklerini özenle dağıtırdım…Şükürler olsun ki, rabbim bizlere böyle bir özelliği çocukluğumuzda bağışlamış… Bizler hayat hakkında yapmamız gerekenleri o küçücük yüreklerimizle öğrendik ve o sorumluluklarımızı hala taşıyoruz, çünkü hayata veda ile onların son bulacağına inandık.
Okul nöbetlerimiz, yemekhane nöbetlerimiz yatakhane nöbetlerimiz hatta kalorifer deposunda da nöbet tutardık…okulumuzun bir tavuk kümesi vardı orada hem tavukları izler onların yemlerini verir ve orada nöbet tutardık. Yani yaşayarak öğrenme…Okulumuzun traktörü okul bahçesinde sürek yaparken bizler bazen gider sürülen yerlerdeki kökleri toplar dışarıya bırakırdık, bahçıvanımız da oradan alır bunları götürürdü. Ayrıca okulumuzun büyük bir tarlası vardı oraya hep mercimek ekilirdi, önce o taşlı tarlayı taşlardan temizledik, daha sonrasında oraya mercimek ekildi biz ise her hasat mevsiminde o mercimekleri yolar toplardık. Limonluk vardı o limonları da bizler ekmiştik bazı zamanlarda da dağlara orman fidanları ekmeye giderdik…bizim okullarımız hem yaşam hem doğa hem hayvancılık hem de o günün şartlarında teknolojik birçok araç gereçlerle bizleri buluşturuyordu. Ayrıca derslerimiz de çok başarılıydı, dershane diye bir şey hiç yoktu zaten öğretmenlerimiz onun alasına bizleri ulaştırırdı. Diğer gündüzlü okullar dikkate alındığı zaman bizim başarılarımız gözle görülür durumdaydı. İlkokul 4. Sınıfta iken bir şiir okumasında 23 Nisan da birinci seçilmiştim.
Öğrenci arkadaşlarımızdan birinin tıraş makinesi vardı ve tıraş odası vardı orada herkesi tıraş ederdi, en iki üç tane boya sandığı vardı onlar da ayakkabı boyardı bunlar içinde en şanslısı bendim çünkü ikinci sınıftan itibaren bir boya sandığını sahiplendim ve okulun neredeyse tüm öğrencileri özellikle bana boya yaptırırdı. Yani Biz Erol’a ayakkabımızı boyattık havasını atmak için…Bu da bana bir kazanç olarak dönerdi. Hafta sonunun gelmesini iple çekerdim, o topladığım paralarla çarşıdan alışveriş yapardım ve getirir arkadaşlarıma dağıtırdım; onun tadı hala damağımda ve o arkadaşlarımı sevinçli ve Güler yüzlü gördüğümde dünyanın en mutlu insanı hissederdim kendimi işte bizim okul böyle bir okuldu…
8. sınıfta okuyan abilerimiz vardı onlar beni çok severdi çünkü bizim akrabalar arasından ilk olarak köyden ben okumak için böyle bir yere gelmiştim yalnız başıma hayata tutunmaya çalışıyordum onun için herkes beni çok severdi ben bu sevgileri asla suiistimal etmedim onların sevgisi beni daha vakur ve ağırbaşlı yaptı…Hatta ilkokul 5. Sınıftayken okul başkanı seçilmiştim. Ortaokulların derslerinin başlaması bize göre bir ay kadar daha geç başlardı o süreçte başkan seçildim ve onlar başladıktan sonra da 2 ay başkanlık yaptım baktım onlar daha büyük başkanlık onların hakkı gittim öğretmenimize söyledim öğretmenim ben ayrılmak istiyorum dedim, onlar da beni azat eyledi yani diyeceğim o ki, başkanlık benim hakkım değil, daha ileri yaşlarda olanlar olmalı, çünkü onlar asayişi ve sorumluluğu daha fazla yerine getirebilecek güçteydiler; okulun tüm anahtarları sende oluyor bir aksilik olduğunda sen bunlardan sorumlu oluyordun…
Bizim hayat liyakate göre insanların bir mesleğe getirilmesinin gerekliliğini ilkokulda öğretti…Bugüne geldiğimiz de üniversiteyi okumuş gençlerimizin hala çocuk olduklarını düşünüp onlara nasıl davrandığımızı hepimiz çok iyi biliyoruz, nedeni ise eğitim sistemimizin içeriğin nesillerimizi olgunlaştıramadığını yakinen biliyor olmamızdır. Onun için diyorum ki başkalarının bulduğu ve bizim de olağanüstü bir şey bulmuş gibi topluma dayatmaya çalıştığımız Finlandiya eğitimi, montessori gibi zekâ seviyesi düşük çocuklar için uygulanan bir anlayışı topluma giydirmenin kimseye bir faydasının olmayacağını bilerek yeniden eğitim sistemimizi düzenlemek olmalıdır.
Okulların hepsini yeryüzün en şatafatlı binaları haline de getirseniz içerik ve anlayış bu olduğu sürece, yerlerde sürünmekten asla ve asla kurtulamayacağız. Onun için duyarlı ve sorumluluk sahibi memleketini seven ve kendi milletine âşık olan biri olarak biz bunları hak etmiyoruz Allah rızası için kendimize gelelim hesabımız çok ağır olur.
Tüm Mücadelem, Yeryüzünde hiçbir beklentisi olmadan sadece huzurlu yaşamak isteyen ve herkesin güler yüzlü, anlayışlı, saygılı, sevecen ve birbirine merhametle yaklaşan, düşene müsaade etmeden kucaklayan, herkesin çocuğunu kendi çocuğu gibi gören ve öyle davranan insanlar olmamız ve her gün cinayetlerin, gaspların tecavüzlerin son bularak yaşayacağımız örnek bir yaşam oluşturmamız içindir. Bu günlere kavuşmak ümidiyle herkesi bağrıma basıyorum ve selamlarımı yolluyorum…Selametle Erol KEKEÇ/28.02.2021/21.10
Bir açık hava ve ağaç görseli olabilir