Marifeti kendinden bilenler yok olmaya mahkumdur. İnsanoğlu insan şunu bilmeli ki, kendisi sadece kendisi için belirlenmiş rolleri oynamak için o oyunun gereklerini en güzel şekilde yerine getirmek zorundadır. Zorunlu roller hakkı ile oynandığı zaman o rollerin sonucunun ne olacağını belirleme ve benimsetme gücü kendisinde olmadığını bilerek yaşaması gerekir. Böyle bir idrak ve düşünsel birikimle mutmain olarak yola çıkanlar, olağandışı bir durum olmadığı sürece sonucun bu çerçevede meydana geleceğini çok iyi bilmesi gerekir. Ne yazık ki insan çoğu zaman kendisini mutlak var eden olarak görüp, marifetin kendinden olduğuna inanmaktadır. Bu durum aslında insanın kendisini imha etme sürecidir. İnsanın kendi eliyle kendisini cehennem odunu haline getirmemesi için bu açıklamayı yapmanın elzemliğine inanmaktayım. Çünkü çoğu zaman yaratıcının gönderdiği uyarılar, uyarmak istediği amaç dışına taşınarak farklı anlamlarda da kullanılabilmektedir. “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın…” Uyarısının anlamını yörüngesinden çıkararak amaç dışında kullanıldığına çoğu zaman şahit olmaktayız. İnsan kendisini bile bile gözle görülen bir tehlikenin sarmalına sarmak istemez ancak akli bir dengesizlik ve bunalım durumunda karar verebilme melekelerini kaybettiğinde ve idrak mekanizması çöküntüye uğradığında böyle bir süreci yaşaması mümkün olabilmektedir. Ama tehlike olduğunu bilip bilmediği ve kendisi için daha iyisini isterken kendisini tehlikeye atabilir, işte bunları anlamak çok zor olmaktadır. Rabbimiz ondan dolayı insanları uyarmaktadır.
Marifeti kendinden bilenlerin istisnasız hepsi müstağnilik dehlizinden içeriye girince, bu dehlizin zirvesi olan yerlerde sürünmeye mahkûm olur ve kendi eliyle kendisini tehlikeye atar. Ancak o, hala kendisinin erişilmesi güç bir makamı işgal ettiğini sanır. Karun’a yapılan tüm uyarılar ve hatırlatmalar onun gurur ve kibrini az da olsa rehabilite etmeyi başaramadığı gibi aksine sadece onun tağutlaşmasını ve yeryüzünün ıslah edeninin kendisi olduğu vehmini onda uyandırdı. Bu Bilinçaltı depreşmesi nefis taşıyan tüm varlıkların genlerinde olmasına rağmen, bazen bu genler orada palazlanıp uygun zemin bulduğunda yaşadığını kanıtlamak için varlık evreninde galeyana gelebiliyor, bazılarında da bunlar orada derin bir uykuya dalarak o uykunun vermiş olduğu sersemlikten kendisine gelemediği için, varlık evreninde kendisine bir yer edinme derdinde olmayabilir. Ancak bunları bilsekte mutlaka tedirgin ve hassas yaşamak insanoğlu insanın en hassas noktası olmalıdır.
Ey marifeti kendinden bilerek yeryüzünün ilahlığına soyunan Karun’un torunları ve yeni CEO’ları şunu biliniz ki, ol dediğinde anında olduran mutlak güç ve tasarruf sahibinin mülkünde yaşamaktayız. Mülkündeki tasarrufu ne zaman kime niçin yapacağını, O çok iyi bilir, onun için hiç kimse yeryüzünde yaşayan canlı olarak mutlak sonucun kendi tekelinde olduğunu düşünerek yaşamaktan vazgeçmeli, yoksa tüm Tağutlar birer birer Mutlak nur sahibinin aydınlığı karşısında yok olacaktır. Nur sahibinin nurunu tamamlama döneminin arifesinde yaşadığımızı bilerek kalan ömrümüzü tamamlamaya çalışalım.
“Allah, İman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan alır ve aydınlığa çıkarır, küfredenler (hakikati örterek herkes tarafından hakikat olarak anlaşılmasının önüne geçerek onların anlaşılmasına engel olanlar)’e gelince onların dostu ise tağuttur, o da onları aydınlıktan alır karanlıklara götürür, onlar ancak ateşin arkadaşlarıdır ve orada ebediyen kalacaklardır.”
İman üzerine rabbimin bize bahşettiği idrakle biraz konuşmak isterim, İman gönülden katıksız şek şüphe endişe acaba, ne olur gibi tereddütler barındırmadan tüm gıdaları yaratıcıdan alacak şekilde kabullenmektir. İman, Kâğıt sayfalarında yazılı olan Allah lafzını kabullenmek değil, her an her yerden şah damarımdan bana yakın olan her an benim için tayin ettiği yaşamı nerede ne zaman noktalayacağını bilmediğim bir hayatı, her an sondaymış gibi yaşayarak kâinatın sahibinin önünde kendi küçüklüğünü ve bir damla su olduğunu bilerek canlı canlı bunları yaşayabilmektir iman!
İşte, Rahman olan Rabbimiz bu kulların dostudur, onları tüm karanlıklardan alır ve aydınlığa çıkarır. Tüm karanlıklar bunlar için Nurun nuru ile aydınlanır, doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak tüm kabiliyetleri bunlara bağışlar…” Allah yerin ve göklerin nurudur, Allah’ın Nur vermediği kimsenin nuru mu olur.” Marifeti kendinden bilenlerin hepsi dünyanın neresinde olursa olsun, isterse insanları duygusal olarak hipnoz etmek için bu değerleri kullansa da onlara inanmamak gerekir. Onlara inananların tümü kendi eliyle kendisini tehlikeye atar. Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın, Allah’ın adını kullanarak sizi hakikatten uzaklaştıranların tümü, hakikatin üzerini örtmeye çalışan ve hakkın üzerine oturarak sizi aldatan İblisin ordusunun insan tayfasıdır.
Neden İnsan yeryüzünde kendi bulunduğu ortamda insanlığını kaybedecek durumda olup, sadece biyolojik olarak varlığını sürdürenleri göre göre nasıl fildişi kulelerde yaşayabilir ki, Böyle bir yaşamın olduğu yerden Allah nurunu alır. İnsanların kendi yarattıkları ve dünyayı aydınlatacak sanılan ve bir üfürmeyle patlayacak sanal ışıklar, aslında sizi mutlak karanlığa gömmek için yapılan icatlardan başkası değildir bunu bilelim. Yani burada anlatmak istediğim temel yargı, marifeti kendinden bilenlerin büyüklenme kulelerinde giydikleri sihirli elbiselerle sizi büyüleyerek, Kızıl denizden geçeceğini sanan Firavun ve avenesinin durumunu insanlara reva görmek istemeleridir.
Her dediğimizi Allah bize verdi şükürler olsun diyerek kendimizi avutmaktan uyanmak zorundayız. “İnsan hayra dua eder gibi şerre de dua eder…”İblisin, ”İnsanların yeniden dirileceği güne kadar bana mühlet ver” diyerek yaptığı duaya icabet eden Yerin ve Göklerin rabbi istenilen dualara karşılık veriyorsa, bu insanlığın hayrına verilen bir sonuç gibi algılanmasın…Verilenlerin Tümü tüm haklarımızı burada bize vererek ahirette herhangi bir payımızın kalmadığını göstermek için de olabilir…Ey sevgili ve değerli okurlarım bu yazımla ne grup ne kişi ne de herhangi bir anlayışı hedef alarak bunları anlatmıyorum sadece ve sadece hakikat ile hakikat olmayanlar arasındaki ayrımı doğru yaparak, ”kendi elimizle kendimizi tehlikeye atmamak içindir.”
Yaratandan bağı kopanların, yaratıcıyı reddedenlerle, onların dünyalarında onlara galip geleceklerini hesaplaması sadece bir akıl tutulması ve zihinsel körlüktür. Bir akıl tutulması yaşayan ve Allah’a İman ettiğini iddia edenler, bu körlükleri ancak ve ancak Allah’ın nuru ile aşabilirler. Daha fazla uzatmak istemiyorum, aslında içimde söylemek istediğim o kadar çok içimi yakan kıvılcımlar var ki, o kıvılcımları siz ateşe dönüştürerek yeryüzünün her yanına “Hak geldi batıl zail oldu” meşalesini taşımanız için satırlarıma son vereceğim…
Allah’tan başka her şey yok olmaya mahkumdur. Fanilerin tüm güzellikleri kendinden bir marifet olarak bildiği tüm hakikat dışı yaşamları, Hakikatin aydınlığı ile aydınlatalım ki, Rabbimiz “bizi karanlıklardan alsın aydınlığa götürsün…” Bir kişinin dostu Allah olunca Tüm Alem size düşman olsa ne yazar…” Allah’tan başka veli dost edinenlerin durumu yarın kenarına ev yapıp ’ta bir rüzgârın esmesiyle savrulup giden örümceğin durumu gibidir. Şunu iyi biliniz ki evlerin en zayıfı örümcek evidir.”
Erol KEKEÇ/25.02.2021/22.32