16 Ocak 2019 Çarşamba

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- 8




“İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Şura:15
Senin görevin dosdoğru Tevhide davet etmektir. Elçinin görevi kendisine emredildi gibi dosdoğru olarak, İnsanları tevhide davet etmektir. Elçiye bunun dışında bir görev tevdi edip, kendi yaşamlarımızdaki yanlışları onaylayan bir makam takdim ederek, ona türlü iftira ve yalanları atarak, onu aşağılarken, bir de onu övgüyle andığımızı sanıp yeni bir din oluşturduk, şimdi de hayatımızın dosdoğru yolda ilerlediğini sanan kendi amelleriyle oyalanıp kendi sonunu hazırlayan zavallılar olduk.
“Ben, Allah’ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Diyen bir elçiye atfedilen her türlü atıfların kökeni yalan ve iftira üzerine kurulmaktadır. Elçi insanlar arasında hakemlik yapıp adaleti gözetmekle yükümlü ve Kitaptan kendisine bildirilenin dışında herhangi bir hüküm koymaya yetkisinin olmadığını açıkça deklare etmesine rağmen, Peygamberimiz şöyle dedi, şunu, evleri başlarına yıkılsın, keşke elim onlara uzansaydı da onların evlerini başlarına yıksaydım…vs. gibi uydurma bir masalı ona atfederek hiç mi utanmıyoruz. Yazıklar olsun Allah’ın emrine rağmen yeni bir anlayış ihdas ederek, Allah’ın gönderdiği halis dine, kitaba bir şeyler katamayacağını anlayanların, elçi adına uydurarak insanların yaşamlarını başlarına zindan eden her türlü rezil ve Allah’tan korkmaz anlayışlarına…Elçiye ait olmayan bir yaşamı, ona atfetmenin temelinde uydurma yaşamların, insanlar nazarında kabul edilebilirliğini oluşturmak için, elçiyi referans seçmelerinin hiç tesadüf olmadığına inanıyorum. Bir dinin karşısına ancak, onun içinden seçilecek bazı önemli referansları kendinize kalkan yaparak çıkabilirsiniz. Aksi durumda sizin ürettiğiniz yeni dinin kabulü zor olabilir. Emevi emperyalizmini ve zulmünü Allah’ın dininin kurmak istediği bir medeniyet olarak, tarihten günümüze taşımak ve bugün de onunla ecdadımızın şanlı tarihi diye bahsetmek, Allah’ın gönderdiği dinden habersiz yaşamaktır. Emevilerle başlayan bu süreç Sünni din diye bir anlayış ortaya çıkardı, Allah’ın elçisine dayandırılarak, kendi zalimliklerini de pekiştirme yoluna gittiler. Allah’tan korkmayanların bu şekilde davranması çok kolaydı ve de öyle oldu.
Bugüne kadar gelen, Şia ve Sünni din anlayışı, Allah’ın Kitabına ve onun gönderdiği elçisine rağmen, oluşturulan uydurma bir din olduğu halde neden acaba Resule Bu kadar söz isnat ederek bize yedirdiler dersiniz. Çünkü kendinizi temellendirmek için ortaya koyduğunuz referans sıradan biri olursa ya da elçiye dayandırılmazsa uydurma olduğunuz anlaşılır da ondan… Bugün bunları Kur’an gerçeğiyle muhatap olup idrak ettiğimizde, çok daha iyi anlayabiliyoruz. Çünkü Allah’ın gönderdiği din tamamıyla Allah’tan indirilen ve elçinin de ancak ona uymakla mükellef olduğu anlatılmasına rağmen, bu kadar saçmalıkları din adına yediğimizi görünce, böylesi bir uydurma dini yerden yere vurmak ve afyon olduğunu söylemek için daha ne zamana kadar beklemek zorundayız. Allah’ın indirdiği din değilse, tüm oluşturulan dinler, istisna olmaksızın insanlığı sömürmek ve onları uyutmak için güç sahipleri tarafından icat edilen hipnoz mekanizmasıdır. Bu Afyon kullanma seanslarına uğramayan ve aldığı uyuşturucuyla hayattan bağları kopan insanların, buraları terk ederek kendi özgürlük alanlarına yürekleri ile birlikte yolculuk yapmaya gitmesini, İnsanların Allah’ın dininden uzaklaşması gibi anlatmak ve öyle bir yaygara basmakta apayrı bir sorgulama alanıdır.
Uydurulan ve Allah’ın elçisine atfedilen yürürlükte olan din, Allah’ın gönderdiği dine mahkûm olacaktır. Bu mahkûmiyet yeryüzü şirk dinlerinin tamamını bir tufanla yerle bir edecektir bundan kimsenin kuşkusu olmasın…Bir dinin müntesiplerinin adının İslam olarak ifade edilmesi İslam olduğu anlamına gelmez…Bugün yaygın olan Hristiyanlık ve Yahudiliğin yürürlükten kalkmasının sebebi, Allah’ın gönderdiklerini kitabi olarak değiştirmeleri ve değiştirdiklerini de Kitaba ekleyerek, gönderilen elçilerin bunu getirdiğini iddia etmeleriydi. Ondan dolayı Kitabın aslı değişti ve tahrif oldu. Rabbimizin indirdiği vahyin kendi bağlam ve bütünlüğünü bozabilecek ve onda bir kuşku uyandıracak cesareti bulamayanlar, onunla birlikte yeni bir manifesto oluşturarak ona İman etmenin kaçınılmazlığını anlattıklarında, Kitabi olarak değiştiremedikleri vahyi, başka kaynaklar ekleyerek yaşam alanlarında rahatlıkla değişim meydana getirebileceklerini bildikleri için, Allah’ın Resulünü kalkan yaparak, bu fitneye giriştiler. Resule iftira edilmemesi gerektiğini anlatan ve Resulün Allah’ın emirlerine muhalif davranmayacağını söyleyenlere de, siz Şimdi Resulü bir postacı olarak mı görüyorsunuz diyerek…Potansiyel tehlike ilan ettiler. Çünkü onların şirk dininin yayılmasının önündeki en büyük engel, Kur’an ile doğrudan insanların muhatap olmasıydı. Bunun da önünü kapattılar, herkes Kur’an’ı anlamaz, onu anlamak için şu kadar ilim öğrenmek lazım, bu kadar şeyhe tabi olmak gerekir; biz ancak onlar sayesinde bunları anlayabiliriz diye, insanları da utanmadan kandırdılar. Şimdi de kalkmışlar bu şirk dininden insanların uzaklaşmasının adını, İslam’dan kaçış olarak görüyorlar…” Siz hiç mi akletmeyecek siniz…” Allah, insanlara akıl idrak ve muhakeme vermiş ve onlara özgürce seçim imkanları sunmuş,” Dileyen rabbine gider, dileyen başka yollara uyar. Oysa şirk dini olan ve muhteşem bir medeniyet gibi sunulan, köhnemiş Emevi dini kendisini zorla kabul ettirir. Çünkü genlerinde emperyalizm ve sömürü vardır. Bu anlayışların etki ve kapsam alanlarından çıkamayan hiçbir anlayış, muhteşem medeniyetin nasıl inşa edileceği yoluna bizleri eriştiremez. Muhteşem medeniyet ancak ve ancak evrensel tevhidin kuralları içinde gerçekleşir, bunun yolu da adalettir. Adaletin uygulandığı her ortam bir kıl çadır da olsa muhteşem medeniyettir.
Medeniyet fiziki olarak yaşam alanlarında doğayla savaşarak kendimizi doğa karşısında yenilmez kılmak değildir. Muhteşem medeniyet, yaratılan her varlığın yaratıcının yarattığı amaca uygun, kimsenin yaşam alanını daraltmadan herkesin adil olarak yaşayacağı mutlu huzurlu bir ortamın oluşturulmasıdır. Çok duyarsınız, adam ne kadar medeni dendiğini? Niçin medeni olarak anlatılır, herkesin hak ve hukukuna riayet ediyor, başkalarına saygı duyuyor, kendi dışındakilerin haklarını onlar olmadan da savunabiliyor, küçüklere sevgi ve büyüklere saygı ile yaklaşıp nezaketten ayrılmadığı için öyle adlandırılır. Bunlar adaletin özüdür. Demek ki medeniyet adalet ve Hukukla ancak inşa edilebilir. Hukukun olmadığı herkesin birbirini kemirdiği, dolandırıcılık hırsızlık gasp, tecavüz vs. gibi davranışların her geçen gün yaygınlaşarak devam ettiği topraklar, ne kadar da medeni olduklarını sorgulamak zorundadırlar.
“İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi.”
Elçilerin adaleti gözetmek için geldiğini ve emredildiği gibi dosdoğru olmak zorunda olduğunu anlatan Göklerin ve Yerin Rabbi Allah’tır…  “Allah ile birlikte bir başka ilah ha! Elçilerin bu gönderiliş gayesinin dışında ona başka görevler tevdi edenler ve onu da kayıtsız şartsız iman edilmesi gereken esaslar olarak anlatanlar, Allah’a ve elçisine yalan iftira atmaktalar. Allah ve onun elçisi sizin iftiralarınızdan münezzehtir. “O kendi heva ve hevesinden size bir şey söylemez onun söylediği her şey vahiydir. Ayetine yapılan iftiralar o kadar çok ki, bunu nasıl utanmadan sıkılmadan Allah’a iman ettiğini iddia edenler söyleyebilir ki...Ona atfederek söylediğiniz hiçbir şey vahiy değildir. Söyledikleriniz baştan aşağı yalandır. Çünkü o size Vahiy dışında bir şey söylemez. Resulün sünnetine uyacaklar varsa, Allah’ın Kitabına uysun, çünkü Allah’ın gönderdiği vahyin dışında hiçbir söz söylemez din adına insanları bağlaması için…O zaman elçi Haşa Allah’ın hüküm vermediği bir konuda hüküm vererek Allah’a ortak koşar mı bu kadar bir beyinle mi bu dini ele alıyoruz. Elçi diyor ki, Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi.” Elçinin hayatı Allah tarafından korunmaktadır. O ancak Rabbinden kendisine gelene uymak ve onun gönderdiği Hüküm ile aranızda adaleti uygulamakla görevlidir. Elçinin görevinin ne olduğunu anlamayan bir beyin onun adına her şeyi söylemekte bir sakınca görmediği zaman, o uydurduğu şirk dinine de insanların uymasını beklemesin…Öncelikle, Allah’ın dini ile şirk dinin temel noktalarının ne olduğunu ortaya koymadan, bu uydurma dinlerden adalet beklemek ve onları da Allah’ın dini gibi algılamak tam bir zulümdür.
Bunun için, yani adaletin tecelli etmesi için, sen insanları bir ve tek olan Allah’ın Tevhit dinine çağır. Bunu ya parken de dosdoğru ol…Onların keyiflerine arzularına uyma sen sadece Allah’tan sana gelenlere inanarak, hakkı gözeterek rabbinden sana gelenleri bildirmelisin…
“…Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Aralarında adaleti gerçekleştirmen emredildi. Sen istediğin gibi davranamazsın, sana nasıl bildirdiysek o şekilde aralarında adaleti uygula, itiraz edenlere karşı vereceğin en güzel karşılık, “…Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Bu anlatılanlar çıkarlarına menfaatlerine uymayanlara de ki, Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya gerek yoktur. Hakikatler apaçık ortadadır. Buna rağmen tabulardan, alışılagelen inanışlardan uzaklaşmayacaksak ve hakkın sesine kulak vermeyeceksek, o zaman aramızda hiçbir tartışmaya gerek yoktur. Nasıl olsa Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Orada herkesin yaşadığı hayat ortaya dökülecektir o gün gelmeden önce hakikatleri anlayarak yaşamamız için Allah’ın elçisinin dilinden apaçık hakikatler anlatılmaktadır. Dönüş yalnız O’nadır.
Erol KEKEÇ/16.01.2019