29 Temmuz 2014 Salı

DOĞRU OLMAK İÇİN KALIN DERİLİ OLMALISINIZ(!)

28.07.2014
Sosyolog-Erol KEKEÇ

Kapitalizmin kavram tanımlamaları da, kendi felsefi temeline göre şekillendiği bir dönemi yaşamaya başladık. Kapitalizmin imkânlarından yararlanamamış olanların yaptığı eylem ve düşüncelerin herhangi bir kıymetinin olmadığı, ancak kapital yaşam alanının rotasında yer alanların pusulasının daima doğruyu gösterdiğine hep şahit oluyoruz…(!)

Neden böyle bir sorgulama yaptığımızı merak etmiş olabilirsiniz, ancak gelecek satırlarda bunları daha detaylı olarak görebilme imkânınızın inşallah olabileceğini umut ediyorum… Kapitalist yaşam ağında kapitale sahip olduğunuz oranda, yaptığınız her türlü eylem de meşruluk kazanmaktadır. Aynı eylem o imkânlara sahip olmayan bir zavallı tarafından yapıldığında tüm insanlarca kınanarak, toplumsal sapma olarak algılanırken, kapital babalar yaptığında normal ve olması gereken bir eylemmiş gibi değerlendirilmektedir.

Kapitalizmin, insanların genetik dokusunu ve tüm toplumsal dimağları fesada götürdüğü kesin. Bu fesada uğramış beyinlerin harekete geçirdiği Bedenlerden, gelebilecek kokular sanıyorum fosseptik kokusundan farklı olmayacaktır… İşte kapitalizm, tüm davranışların doğruluk ölçüsünü, kendisine sahip olmaya bağladığını rahatlıkla görebiliyoruz... Bu kıstaslar arasında beyinleri şekillenen toplumların hayat akışlarındaki doğruluğun ölçüsünü bunların dışında düşünmek en büyük aptallık olur…

İçinde bulunduğumuz toplumda, doğruluğu belirleyen kalp atışlarındaki ritmlere baktığımızda, doğruluk pompalayan asıl ölçünün kapitale sahip olma olduğunu görmekteyiz. Bu sahiplik grafiği yükseldikçe ekranlardaki yerinizin doğru olması da o oranda artmaktadır. Ancak sahip olduğunuz dünyalıklarınız azaldıkça, doğru olma olasılığınız da grafiklerde hep aşağılara doğru iner, doğru olduğunuzu kabullendirmeniz tamamıyla bir şans oyununa kalır. Mesela, Hırsızlık dendiği zaman gece evlere giren ve çocuklarına ekmek alamayan bir zavallının davranışları anlaşılır ve hemen toplum olarak herkes ona karşı alarma geçer. Canı çektiği için akıl baliğ yaşına gelmemiş birileri bir tepsiden bir parça baklava alırsa, bu en büyük günahlar arasına girer hatta aforoz bile olabilir... Çünkü bu davranışının olumlu olduğunu kanıtlayacak, ne üretim araçlarına sahip, ne kitle iletim araçları var ne de insanların önüne çıkabilecek yüzsüz bir yüzü var, tüm bu imkanlara sahip olmayan biri otomatik olarak zaten yanlışın içindedir…(!)

Evine ekmek getirebilmek ve çocuklarını doyurmak için hayatını sermaye olarak kullanan ve tek değeri olan bu kutsalını pazarlayarak, annelik güdüsünün baskısı karşısında insani onurunu tepeleyen ve evine gelirken yüreği parçalanarak çocuklarının karşısına çıkamayacak bir kadın, yeryüzünün en lanetli varlığı olur hatta katli vacip olur, herkes fetva makamına danışır ve ortalıkta fetvalar döner dolaşır… Ancak her gün takasa konan bankalardaki paralar gibi elden ele dolaşan ve dişiliğini öne çıkararak görsel medyada her gün gündem oluşturanlar o kadar kutsanır ki, hatta muhafazakar belediyeler olarak bilinen yerel yöneticiler tarafından bunlar aile kurumu gibi kutsal bir değerin içinin doldurularak topluma anlatılması için bunları vitrinlere koyarak zaman zaman konuşturdukları da vaki olur… Sebebi hikmetine gelince, tek gerçek ortaya çıkıyor o da sahip olduklarının yaptığı tüm davranışları meşrulaştırarak, onu erişilmez kılması ve toplumsal bir prestij kazandırmasıdır… 

İşte, bu durum içinde yaşadığımız toplumun en karakteristik vazgeçilmez bir özelliği haline geldi. Bu özellik, dünyalık sahip olduklarınız, dünyada sizi itibar kaybına uğratacak tüm çirkeflikleri nötrleştirip hatta sizi artıya taşıması oluyor… Ülke yönetimine talip olanlar arasında, seçilmiş ya da atanmış olarak bir mevkiye ulaştıklarında, ne hikmetse, bunların nasipleri kendilerinden 1000 kat hızlı gittiğini görüyoruz. Adam 50 yaşında bir makamı işgal ediyor, orada bakıyorsunuz beş yıl kalıyor ancak nasibi o kadar büyük ki, fil payı alıyor ve birikimleri yedi sülalesini 70 yıl, Allah tüm nasiplerini bağlasa yine yetiyor…(!)Ancak bunların yaptıkları o kadar iyi ve Etik olarak algılanıyor ki, adam işini biliyor, gemisini yürütüyor, gemisini yürütene de kaptan derler…(!)Hakikaten bu zatlar hırsızlık gemisinin baş kaptanı olsalar da, bir çocuğun baklava alması kadar nahoş karşılanmıyor neden mi, çünkü sahip oldukları onun tüm olumsuz davranışlarını iyileştirme özelliğine sahipte ondan… Mesela, adam gece gündüz durmadan jurnalliğin her türlüsünü yapmış, ajanlık faaliyetleri yürütmüş, meşru olduğuna inanılan bir düzenin varlığını ortadan kaldırmak için, her türlü film fırıldağı yapmış, üstelik sürekli peşinde olduğu amirlerince ve yetkili mercilerce de, işini çok iyi yapan insanlar olarak, maaşlarının 742 katı taltif ikramiyesiyle mükâfatlandırılmışlar… 

Bu dürüstlük, vatan Millet Sakarya türküleri eşliğinde milletin bağrına saplanıyor, ne hikmetse, bir çocuğun bir dilim baklavası bunların boğazına tıkanıyor hırsız oluyor, âmâ bu zevatlar kahraman oluyor… İşte doğruluğun tanımı bu ülkenin anayasasında böyle tanımlanmış olmalı ki, deveyi götürenler doğru iş yapıyor ancak yenmiş olan devenin geride kalan nallarını bulanlar namusuz biri olarak adlandırılıyor. Hatta bakıyorsunuz nalı bulanlar gerçek sorumlu olarak yakalanıp zindanlarda ölüme mahkûm ediliyor. Nalları sen bulduğuna göre deveyi de sen götürdün diyerek zavallı koyunlara zulmetmeyi bir marifet bilen bu sistemi alın tepe tepe başınıza çalın, bana lazım değil böyle bir sitem…

Taltif ile 700-800 kat cülus ikramiyesi dağıtanlar bu gün kalkmışlar bana haktan adaletten söz eder olmuşlar… Eğer hak ve adaletin ölçüsü, daha çok çalmaya göre değerlendiriliyorsa, biz en büyük hırsız olduğumuzu haykırıyoruz,(!) çünkü hiçbir malımız mülkümüz yoktur. Malı mülkü katlanarak gidenlere de tavsiyemiz, bizim gibi biraz hırsız olun da Millet hakikaten adam gibi bir hırsız görsün… Yoksa bu memlekette hırsıza hasret gideceğiz, çünkü herkes çok dürüst işini çok iyi biliyor, böyle olunca hırsızlık çulsuzların mesleği olacak, derisi kalın olanlarda, en münevver insan olarak tarihe damga vuracak… Tek kelimeyle yazıklar olsun diyorum ve bu işlerin kıyısından köşesinden geçen kim varsa, başta ben olmak kaydıyla rabbim helak eylesin ve benim hakkım varsa ben hakkımı en ince ayrıntısına kadar zehir zıkkım ve haram ediyorum…”Sakın aldatıcılar sizi Allah’ın adını kullanarak aldatmasın…””Doğru olmak istiyorsanız sırtınızdaki deri sırtlan postundan olsun, boğmadan can çektirerek öldürüp yiyin, yoksa doğruluğa gölge düşürebilirsiniz söylemesi benden yapması sizden…(!)