25 Nisan 2013 Perşembe

AYDINLANMAYLA GELEN KARANLIKLAR!


Aydınlanma dönemi olarak tanımlanan dönemler, hakikaten karanlıkların eksik olmadığı dönemlerdir bu da böyle bilinsin. Karanlık dönem olarak tanımı yapılan günlere baktığımızda, tarih bize o günlerin bu günlerden daha aydınlık olduğunu göstermektedir. Toplumların kimliksiz yaşadığına ve toptan sömürüldüğüne rastlamıyorsunuz. Ya bireyler bazında gücü yetenler güçsüz olanları ortadan kaldırmış, ya da topraklar parsellenmeden herkes özgürce kâinatın tüm nimetlerinden yararlanmak için sınır tanımadan istediği gibi özgürce yaşamıştır. Özgürlüğümüzü aydınlanma döneminden sonra ve toplumların kendi kaderlerini tanımlama dönemi olarak takdim edilen 1789 Fransız ihtilalının gösterilmesi tam bir yutturmanın kanıtıdır.
Milliyetçilik akımları ile beraber, toplumlar kendileri için çizilen çizgilerin içinde bir mahkûmiyete maruz kaldılar. Bu mahkûmiyeti ulusların özgürlüğüne kavuşması olarak tanımlamak, tüm ulus devletlerin ipini elinde tutan cambazın bir oyunudur. Bu sömürgeci emperyal cambazlar, uluslar için bu farklı sınırları belirleyip onları o sınırlara hapsetmeseydiler, istedikleri emellerine kavuşamayacağını çok iyi biliyorlardı. Sömürge mantıklarını gizlemenin ve o insanları sömürmenin en güzel oyunu, sömürülen toplumlarca benimsenen bir masalla işe başlamaktı o tuttuğunda çok kolay istenilen hedeflere varacaklardı, bunu da başardılar. Başarı, Milliyet temeline dayalı dünyayı parselleyerek her parsele farklı bir ulusun adı ile kurulan zindanlar olursa, ancak o zaman aydınlama olarak adlandırılabilirdi. Aksi takdirde toplumlar, özgürce yaşanılan topraklardan bir kısmına gidememeleri ve özgürlüklerinin ortadan kalkmasından dolayı buna karşı durabilirlerdi. Bunu bilen sömürgeci zihniyet bu hain tuzaklarını gizlemek için Milli devletlerin kurulmasını ve sınırların çizilmesini, büyük bir ilerleme olarak tanımladı. Her parseli sahiplenen uluslar bu parsellerini koruma adına yeryüzündeki kan ve gözyaşının debisini arttırdı, o gündür bu gündür bu debinin artışı çok büyük bulanık göletleri oluşturdu.
Geldiğimiz döneme bakarsanız hep kan üzerine kurulmuş devletler ve insanların gözyaşları ile çizilen haritalar görürsünüz. Bu haritalar, sanal dünyada oyun oynayan kişilerin, ekran kapandıktan sonra oyunlarının sona ereceğini bile bile, o oyunu sahiplenmeleri gibi bir kuruntu komedisinin adıdır. Bu komediye son verilmezse tüm insanlığın yaşamı sanırım farklı yaratıklarca bir komedi oyunu olarak bizden sonra yeniden sahnelenecektir. Bu kâinatın sahibi “sizi farklı kabilelerde yarattık ki, birbirinizle tanış olasınız” derken, sizin için belli sınırlar çizdik her ırk(kabile-ulus)o sınırların dışına çıkmasın yoksa helak olursunuz diye bir tanımlama yapmamıştır. Allah’ın yapmadığı bu paylaşımı, yaratılanların kendisini hangi hakla bu paylaşımı yapma görevinde gördüğünü doğrusu çok merak ediyorum. Allah yerlerin ve göklerin tek hâkimidir. Tasarruf yetkisi sadece ona aittir. Hiç kimse aydınlanma adı altında yeryüzünde yaşayan halklarda yanlış bir algılama oluşturarak, Vatan, Devlet ve toprak gibi yeni putlar yaparak onlara tapmasını sağlayamaz.
Görüyor musunuz adı aydınlanma olan dönemlerin, insanların algı dünyasını nasıl karattığını ve hayatlarda ne kadar çok putlar oluşturduğunu. Sınırları belirlenmiş her ulusun bir defa vatan diye bir putu var, ondan sonra ki putlar bu putun zihinlere yaptığı basınç oranında değişmektedir. Vatan putunun etkisi çok yüksekse, bu büyük putun korunması için küçük ölçekli, satrançtaki piyonlar, at vezir gibi birçok farklı putlara da ihtiyaç duyarsınız. Bu putlarla boğuşurken bir de kalkar insanlıktan dem vurursunuz, sonra modern aydınlanma döneminde yaşıyoruz diye horon tepmeye başlarsınız. Ama göremediğiniz bir gerçek var ki, o da horon teperken, çıkan tozlardan gözünüz görmez olur, bir ışık tutanı kovalarsınız, havayı temizlemek isteyeni keyfinizi bozuyor diye, hain ilan der peşine takılırsınız, engizisyon mahkemelerini yeniden kurarsınız, neden biliyor musunuz, hayatınızdaki keşmekeşlikten kurtulmanız için size bir uyarı yaptığı için…
 Evet, Ulus hapishaneleri o kadar çok zindan oluşturdu ki, bu zindanların tamamı insanlığın yaşamına yönelik tehdit içeren dinamitlerle döşeli, bu dinamitleri kaldıramazsınız, olur ki, F hücresinde ki bir mahkûm bir gün E tibi yarı açık ya da yarı kapalı bir cezaevine geçmek isteyebilir. İşte ulus devletler için çizilen çizgiler ve oluşturulan haritalar tamamıyla böylesi bir manevranın içyüzünü gizlemek için ortaya atılan karanlık tuzaklar olduğunu bilmek gerek. Bu karanlık tuzaklar şu anda Adı İslam âlemi olarak bilinen zavallı topluluğun yaşamının olmazsa olmazlarındandır. Hiçbir Müslüman Allah’ın ayetlerinin tahrip edileceğini savunmaz, peki ne oluyor da yeryüzünde tasarrufu sadece kendisine ait olan kevni ayetleri kendi aramızda parçalamışız sonrasında da herkes kendi yanında olanın en iyi olduğunu savunarak, Allah’ı ilah olmaktan çıkarıp, yerine toprak ilahını koyuyoruz. Bunu anlayan biri varsa anlatsın da anlayalım.
Aydınlanmanın kazandırdığı kazanımlara bakarsak, şayet bunun adı bir kazanımsa, öncelikle insanların hayatındaki korunmaz kalelerden ilahları kazandırdığı(!) muhakkak. Her Müslüman hangi ırkı temelden gelirse gelsin, yaşamlarımızdaki bu ilahların mutlaka hayattan çıkarılması gerektiğini bilmeli, Allah’ın arzında herhangi bir sınır tanımadan, Allah’ın sınırlarını tanıyarak herkesin Allah’a kul olacağı özgür bir dünyanın oluşumu için mücadele etmelidir. Bizim bu yaklaşımımızı çok uç olarak görebilirsiniz, ancak bu anlayış bir uç olsaydı Allah’u Teâlâ”Yeryüzünde gezin dolaşın, sizden önceki yalanlayanların, sonu nasıl oldu bir görün “der miydi. Demek ki, ulusal korunaklı duvarlar yok rahatlıkla gezebiliyorsunuz, yoksa Allah Kuluna zulmeder mi? Yine başka bir ayeti kerime de Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: Melekler onların canlarını almak için sırtlarına vurarak, neden siz Allah’a yönelmediniz dediklerinde, bizler zayıf kullardık, gücümüz kuvvetimiz yoktu, biz sadece bu kadarını yapabiliyorduk,(diyerek gerekçe ileri sürdüklerinde)Melekler onlara derler ki, Allah’ın arzı geniş değil miydi, evet genişti, o halde sadece rabbinize kulluk yapacağınız bir yere gitseydiniz derler ve onları yüzün kuylu cehenneme atın denir.”
Fazla sizleri yormadan sorgulamalarımı burada keserek bir gerçeği dile getirip bu satırlardan ayrılacağım. Allah Kâinatın kimse tarafından parsellenmesini istememektedir. Öyle bir durum olursa, Allah’ın bazı toplulukları yaşattıkları ortamlarda buz dağlarının olduğunu, kimini yaşattığı yerde sıcakların beyni parçaladığını görürsünüz, bu da Allah’ın adalet sıfatına ters olur. O halde Allah mutlak adil olduğuna göre, Yeryüzünü parsel parsel dağıtarak kendisine şirk koşulacak yeni ilahların oluşmasını beklemek, bu dinin özüne en büyük bir ihanet olur.”Yerlerin ve göklerin tümü Allah’ındır, onlar Allah’ı hakkı ile takdir ederken, bizim gibi zavallılar Allah’ı hakkı ile kadir edemediğimiz gibi, onun adına konuşmayı da marifet sayarak, yeni ilahlarımızla avunmayı kendimize bir marifet biliriz…
Bizleri karanlıklara gömen, bu aydınlanma döneminin gayri meşru doğan fikirlerine elveda ederek, tüm bünyeleri saran algı kirliliğinden kurtulmak dileğiyle, sizleri rabbime emanet ederek ayrılıyorum…
24.04.2013-(15.10-16.40)
Sosyolog-EROL KEKEÇ
ESENEVLER/ÜMRANİYE-İST