15 Ocak 2010 Cuma

SELAM SANA EY ÇOCUK(10)!

Sana sesleniyorum kardeşim,ister misin şimdi de,net tavırlar,kararlı adımlar ve azimli bir yürüyüşle yoluna devam eden bir insanın yaşadığı hayatın o berrak havasını biraz teneffüs edelim.
"Hani O, Rabbine arınmış(selim)bir kalp ile gelmişti."Arınmış bir kalp, Allah’ın dışındaki her türlü bağlayıcı bağların bağımlılığından kurtulmuş, ayaklarına vurulan nesebi bağları alaşağı etmiş, putçu babasına karşı ciddi girişimlerde bulunmuş, ey babacığım! Tamam, gel seninle anlaşalım, senin sözlerine uyuyorum, çünkü sen bir atasın, nasıl olur da bir atanın söyledikleri yapılmaz, ben babamın söylediklerine uymazsam bana kırılır, bundan sonra bana iyi bakmaz, onu razı ederek bir şeyler yapabilirim diyerek, müşrik atalarından ve onların isteklerinden bir türlü kurtulamayan günümüz insanlarının teneffüs etmeleri gereken, Hz İbrahim’in yaşadığı hava...
Sen kardeşim İbrahim’i ve İbrahim’i hayatları kendine taşımak zorundasın, kurtlara yem olmamak için... Bak kardeşim, İbrahim ne güzel bir insan: O ataların dininden sıyrılan bir cevherdir. İbrahim, diriliş muştusunun münadisidir, İbrahim umutların filizlendiği bir çiçektir. İbrahim, anlamsızlıklardan kurtulup, anlamlı bir hayatı yakalamak için, yüce ufuklara uzanan Tevhit baltasıyla, şeriklerin başını keserek, insanlar için bir sorgulama alarmını başlatan yiğit insandır...
Sen kardeşim,İbrahim’in tavırlarını hayatına taşımak zorundasın,Tevhit kervanında olmak istediğini söylediğin halde,İbrahim’i inandığımız bu davanın bir modeli olarak hayatımıza taşımazsak,yezitler ne güne duruyorlar.Evet kardeşim,onlar model olmak için hazır olda bekliyorlar,kendimizi kontrol edelim...Sen kardeşim her yönüyle İbrahim’den faydalanmak zorundasın,yoksa yezidi bir hayat hemen bizi yakalayıverir.Onlar hemencecik seni kuşatıverirler,ondan sonra da sadece Allah'a giden sen değil,mevkisiyle,makamıyla,,eviyle arabasıyla,işyeriyle,okuluyla,parasıyla,nesebi ve kan bağıyla,açlık korkusu,zengin olma tutkusu,kadınlara olan sevgisinin kendisini kemirdiği bir insan rabbine gider.Ama gözümüzü açalım,bu gidiş Allah'a olmaz.Bak kardeşim,bunların elden çıkmaması dürtüsü içimizde bulunduğu müddetçe,ben sadece Rabbime gidiyorum diyen,İbrahim gibi olabilir miyiz?
Hayır, kardeşim hayır, tüm bunların yıkılması, yok olması gerekir. Bizi kendisine bağlayarak, ayağa kalkmak istediğimiz zaman da omuzlarımıza oturarak yere çökmemizi sağlayan bu değerlerin baskısından kurtulmamız gerekir. Sen kardeşim sırtına 150kğlık yük vurulan adamın durumuna benzemektesin... Bu ağırlıkla beraber yükü sırtına saran adam kalkmak istemekte, fakat yükün ağırlığı fazla olduğundan yerden kalkamamaktadır. Çünkü sırtına vurulan yükün ağırlığı, O insanın arzularını yerine getirmesine engel olmaktadır. Bir taraftan da akşam oluyor, yol almam gerekir diye düşünmekte... Çünkü bulunduğu yer kurtların yoğun olduğu bir yer olduğundan da korkmaktadır. Bir an önce buradan gideyim diye düşünüyor, Ya Allah diye çırpınıyor ama ne yazık ki zavallı yükün altında ezilmekte, bir yandan da yürümek istemekte ancak yükle birlikte bu arzusunu gerçekleştirme peşinde; yükü bırakmadığından ne yazık ki, ayağa kalkamamaktadır. Bir de gözlerini açtığı zaman ne görsün, akşam olmuş, gecenin o karanlık dalgaları etrafı tamamıyla kaplamış, aniden kendine gelerek irkiliyor, eyvah ben burada kaldım, şimdi yolu da göremem, zaten kurtlar da ulumaya başladı, karşımdaki sesler bana çok yakın geliyor, aman Allah'ım beni parçalamaya geliyorlar. Ben şimdi ne yaparım, keşke gündüz yol alsaydım, önceden bir şeyler yapsaydım, diye düşünürken kurtlar saldırıyor ve orada işini bitiriyorlar...
Yıl:27.12.1991
Yer: Elazığ
Erol Kekeç