Bak kardeşim, antlaşmaya uymuş olsaydık, Allah’u Zülcelâl “O iman edenlerin kalplerinin Allah korkusuyla yumuşayacağı vakit daha gelmedi mi der miydi?"Ne kadar korkunç bir tehdittir bu iman ettiğini söyleyenlere, iman ettiğini söyleyen sen, Allah korkusu ve sevgisi karşısında yumuşamıyor, tatmin olmuyor ve başka taraflarda tatmin olmak için çırpınıyor, kınayıcıların kınamasını yıkmak için, bazı şeylere sahip olman gerektiğine inanıyorsan, nerede kaldı yıktığını söylediğin şeyler ve tevhit kervanının içinde olduğunu iddia ettiğin hakikatler...
Evet, kardeşim, Allah kuluna kâfi değil mi, yoksa seni ondan başkasıyla mı korkutuyorlar? Yoksa kınayıcılar ve korkutucular seni onun değerlerinden başka şeylerle mi korkutuyorlar? Rızık, mevki ve makama sahip olunmadığı zaman, insanlar rezil olurlar mantığıyla mı seni korkutmaya çalışıyorlar. Bak kardeşim, sen Allah'a dayandığını, ondan başkasından korkmadığını söyleyerek Tevhit gerçeğinin "La İlaha"haykırışıyla bunların hiçbirinin anlam ifade etmediğini söylemiştin. Peki, bu söylediklerinin canlı tercümanı olmak zorunda değil miydin? Canlı tercüman olmadığın zaman onlar hep seni korkutacaklardı. Ama sen canlı bir tercüman olarak, onlardan gelecek korkuların hepsini alaşağı ederek, yolunda yürüyerek, kararlı adımlarla yakin sana gelinceye kadar, azimle ve dirençle bunu ispatlayabilirdin... İspatlama anında da karşına uçurumlar çıkacak, yollarına dikenler dökülecek, ayaklarına kızgın kumlar ve soğuk buz parçaları değecek, kafana tokmaklar inecek, boynuna zincirler vurulacak, ellerine kelepçeler takılacak, açlıkla karşılaşacaksın, şahsınla alay edilecek, gerektiğinde yalanlanacaksın, sıkı talimatlarla karşılaşacaksın ve kınamalardan kurtulmayacaksın... İlk sorulardan biri daha bir işe girmedin mi? Kınaması olacak. Tüm bunlara rağmen sen, aldırmadan dertli bir insan olarak, mücadelenin verilmesi gerektiğine, ciddiyetle inanarak, sonuçtan da emin olarak yürüdüğünde... İşte o zaman antlaşmanın gereklerini yerine getirdiğini ispatlarsın. Bak kardeşim aksi takdirde, ancak insanların seni korkuttuklarına bir yem olursun. Sen kardeşim yem olmak istemiyorsan, cahili değerlerin, sistemlerin dişlilerinin arasında eritilen bir madde olmaktan kurtularak yürümek istiyorsan? Öncelikle İbrahim olmak zorundasın ve İbrahimlerin de şu tavırlarını hiç unutmayacaksın:
İşte kardeşim, İbrahimler öncelikle hür olduklarının farkına varmışlar ve bu davranışlarını da şöyle dile getiriyorlardı, bu mesajı İbrahim’in diline atfen dinlemek istemez misin?
"Ey hürriyet! Senin uğruna nice zindanlara girdim. Nice zindanlara gireceğim; nice zorluklarla karşılaştım, nice zorluklarla karşılaşacağım; nice çileler gördüm, nice çileler göreceğim; nice yokluklara katlandım, nice yokluklara katlanacağım; bunların hepsiyle birlikte senin uğruna ölüme kadar gitmeye hazırım.
Ey Hürriyet bahşeden Rabbim! Ancak sana kulluk ederim ve ancak senden yardım dilerim. Senden geldim ve sana döneceğim. Ayaklarım kanlara bulansa, enseme coplar inse de ancak bu canı senin uğruna feda edeceğim...
Ey Muhammed'in (as) Rabbi Allah’ım! Senin yolunda yürümekten, senin adını yüceltmek için ayağa kalkmaktan, beni alıkoyacak değerleri, İslami motiflerle süsleyerek, onları ele geçirmek istediğim anı bana gösterme... Ben Hürriyet, özgürlük ve kurtuluş adına ayağa kalktım, bu hürriyetimin sınırı alnımın sana secde edeceği ana kadardır...
Ey müstezafların Rabbi Allah’ım! Sana sesleniyorum, ben muhtaç kuluna yardım eyle. İstikamet üzere can vermekten beni tereddütlere düşürme. Rabbim, dünyayı ve içindekileri ayaklarıma dolayarak, onların arasında kafası meşguliyetlerle dolu, bir robot olmaktan beni koru... Rabbim kanlar içinde boğulma adına varım, kanları hatırladığında, korkuların sarstığı bir bünye olmaktan beni uzak kıl. Rabbim akidemi, imanımı sorunlarımın eline teslim etme ki, özgürlüğüm hürriyetim sınırlanmasın... Rabbim bana nasıl yaşanılacağını öğret ki, nasıl ölüneceğini ben öğreneyim...
Sen Hüseynin Rabbi Allah’ım! Sana tevekkül ettim, sen bana yetersin, başkalarının koruyuculuğuna sığınarak, kendimi yok etmek istemiyorum... Rabbim ben hür olarak varım ve özgür olarak senin yolunda can vermek istiyorum. Rabbim benim hürriyetim bütün öğelerin tahakkümünden kurtularak sana sığınmaktır...
Ey mü’minlere felah vadeden Allah’ım, felaha kurtuluşa koşuyorum, koşmadayım, yoruluyorum, yorulacağım, gücüm kalmıyor, kalmayacak, bu durumda senin yardımını bekliyorum. Gerilere dönüp kaçmaktan hayâ ederim. Bu alçaklığı riyakârlığı bana nasip etme, bana yürümek için güç ve kuvvet bağışla ki, felaha eren, İbrahim'e,(as) Muhammed'e (as)ve Hüseyin'e(ra)kavuşayım...
Ey mü'minlerin velisi Allah’ım! Bana hürriyet için katlanacağım, zorluklara, çilelere, işkencelere, desiselere ve kınamalara aldırmadan yürüme cesaretini ver ki, gerilerde kalarak dökülen bir kul olmayayım...
Ey benim samimi dostum Allah’ım! Ancak sana dayandım, beni senden başkasıyla kokutamazlar. Çünkü ben, hürriyet için varım ve hürriyet için öleceğim..."
27.12.1991
Elazığ
Erol KEKEÇ