Yaşadığım hayattan öğrendiğim şu üç önemli hakikati, hayatımın temel felsefesi kılmaya karar verdim. Bu felsefi temellere oturan hayatların, çok isabetli yaşayacakları kanısındayım. Birinci hakikat, yapılacak şeyler çok olduğu zaman korkmayacaksın, ikincisi, yapılacak hiçbir şey olmadığı zaman aceleci olmayacaksın, üçüncüsü ise, doğru ve yanlış üzerine düşüncelerinden, insanlara söz etmeyeceksin.
Yaşanmamış düşüncelerden yola çıkan bizler, şiddetli çatışmaları yaşadıktan sonra, yaşamdan edindiğimiz tecrübelerle, hayatımızı devam ettirmeye karar verdik. Bu kararımızdaki olumlu yönleri başkalarıyla da paylaşmak için, sadece biraz sesli düşünüyoruz hepsi o kadar.
Yapılacak işler çoğaldıkça insanın azmi ve kararlılığı da artmalıdır. Ne kadar çok sorumluluk olursa, o kadar cesaret ve uyanıklık olmalı ve hatta daha da ileriye gitmelidir. Yapılacak şeyler çoğaldığı zaman, bunları yapmak için en az şu kadar zaman, şu kadar da insan olmalı ki, bunun altından kalkabilesin diye düşünenler, eyleme geçmediklerinden hiçbir şey yapamazlar. Oysa bir ucundan tutmak gerekir deyip ayağa kalktığında, o büyük işleri düzenler ve birde bakarsın korktuğu işin sonucuna varmak üzeredir. Gözde büyüterek korku nöbetlerini yaşayanlar öze inemezler. Her işin özüne inebilmek için tüm korkuları yenmek gerekir. Çünkü cevizin kabuğunu kırıp, cevizin özüne inmeyenler cevizin tamamını kabuk zanneder; ancak cevizin kabuğunu kırdığında, cevizin özüne iner ve korku dolu efsaneyide böylece yener. Efsaneler ve sihirli tabular korkunun yoldaşı, cesaretin düşmanıdır. Cesaretin olduğu yerde, tüm sihirli tabular Güneşin görünmesiyle eriyen buz dağları gibi teker teker eriyecek ve bir daha da kimseye büyüklüğünü yutturamayacaktır. Hayat, zorluk duvarına balyoz sallamaktan korkmayan insanların cesaretiyle yeniden düzene girecek ve insana içinde patlamamış çok önemli yanardağların olduğunu da öğretecektir.
Yapılacak işler çoğaldığı zaman, insan kurtuluş ümidi olarak, bahane bulmalara sarılırda, tüm başarısızlıklarının ardında mutlaka bunların varlığına inanmaya başlarsa, orada başarı merdivenlerinin tüm basamakları sökülecektir. Basamaksız bir merdivende, insanın atlayışları, hedefe varmada ne kadar isabetli olabilir. O halde bizim edindiğimiz bu tecrübeler insanlara birer örnek olmalıdır. Kocaman dağlar küçücük kum taneciklerinden oluştular, onları parçalayarak sonuca gitmek için, korkuyu yenmek ve daima taarruzda olmak hayatın ilk hedefi olmalıdır.
Yapılacak hiçbir şey olmadığında endişe ve kaygılardan kurtulmak gerek; aceleyle giyilen bir ayakkabı bile ters giyilebilir. Acelecilik, sağlıklı, istikrarlı ve isabetli kararlar almanın en büyük düşmanıdır. Seri ve hızlı olmakla acelecilik birbirinden ayrılmalıdır. Acelecilik, ne oldu, ne olacak, çok geç, bir an önce vs.gibi çırpınışlarla başlayan bir devinimdir. Bunların motivasyonuyla başlayan bir eylem, kesinlikle birçok yapılacak doğru işlerin temeline dinamit kor. Hayatın anlamsız, boş uyarıcıların isteği doğrultusunda dinamitlenmesini istemiyorsak, mutalaka sabır mekanizmasının denetimi altında, her eylemi ince eleyip sık dokuduktan sonra tabii gelişimine fırsat tanımalıyız. Yoksa çok kötü bir sonla karşılaşabiliriz. Bu durum, ansızın bastıran bir kışla, köylülerin olgunlaşmamış ham meyveleri koparıp evde bekleterek olgunlaştırırz, yoksa soğuktan donacaklar, başka yapacak şeyimiz yoktur deyipte, tüm meyveleri toplayıp çürütmesi gibidir. Evet, acelecilik hiçbir işte, yöntem olarak kullanılmamalıdır. Acelecilik sadece düzeni bozmaktan başka bir işe yaramaz. F.Bacon’un deyimiyle, düzgün doğru yolda giden bir topal yoldan çıkmış hızlı bir koşucuyu daima geçer. Acelecilik yoldan çıkmış bir koşucunun yürüyüşünden farksızdır. Hedefe varmayı bırak, ilerledikçe hedeften uzaklaşacaktır. Aceleyle başlayan bir düşünce eyleme dönüştüğü zaman dönüşü olmayan bir yola girilmiş olur. Dönüşü olmayan bir yolda yürümektense, sabır ve metanetle bekleyip isabetli kararlar verip, doğru adımlar atmak her zaman en iyisidir. Gecikilmişte olsa, isabetli adımlar atmayı, aceleciliğe her zaman tercih ederiz. Bu yaşadığımız hayatın bizlere bir armağanıdır.
Doğru ve yanlış üzerinde de hiç konuşmayacaksın, bu bizim temel dokumuza ters olsada, yaşadığımız hayattan öğrendiğimiz üçüncü hakikat oldu. Yanlışı görüp, ona müdahale etmeyen bir insan düşünemiyoruz. Ancak insani değerleri ihtiva eden tüm değerlerin parçalandığı bir çağda buna müdahale etmeyi bir ahmaklık olarak görmekteyiz. Yani bu açıklamayı yaparken, iç çelişkileri yaşadığımızı da rahatlıkla söylemem gerek. İnsanca yaşamaktan kastımız, doğruluk, dürüstlük, ahlaklılık, kendini bilmek saygılı olmak, eleştiriyi hoşgörüyle karşılamak gibi değerlerin yaşanmasını vurgulamaktayız. Bu değerlerin içinin boşaltıldığı, ancak kavram olarak herkesin bunların arkasına sığındığı bir ortamda, dönek ve çok kişilikli insanlar çoğunlukta olduğundan, fazla enayi yerine konmayı düşünmediğimiz için böyle bir felsefeyi benimsedik. Bu felsefe, bizim isabetli kararlar almamız ve dönek insanların sermayelerini bitirmek açısından önemlidir.
Evet, çok zor olan bir kararı aldık, gözlemci ve tahlilci yönümüzü yaşatarak, doğru ve yanlış konusunda, yargıda bulunmadan herkese aynı bakıp, bildiğimizi kendi dünyamızda yaşayacağız. Doğrulara layık bir insanlık türediğinde o zaman paylaşım kapılarını açacağız. İdealist insanların mutlaka bir yanda olduğunu biliyoruz. Bu yanda doğrular yanıdır. Ancak orta yolcu, ne şiş ne kebab mantığıyla yaşanılan bir dünyada, insanın düşüncelerini açıklamadan yaşaması gerektiğini savunuyoruz. Düşünceler sesli ifade edilirse, mantıklar ve kararlar zaman zaman dış etkilerin tesiri altında kalıp isabetli davranmayabilir. Onun için bizler sessiz düşünüp doğrular ortaya çıkıncaya kadar, yaşam serüveninin böyle tamamlanmasını öneriyoruz. Bu hakikatler bizim açımızdan bir değer taşımaktadır, umarız insanlarda yaşamlarında bu değerlere önem vererek mantıklı hareket ederler.
Yıl:02.04.2004
Saat:09.10—10.50 Kadıköy(F.B.Merkezi)İst.
(E. KEKEÇ)